S :
Şeytan denen şey egomuz mudur?
C :
Fizik bedenimizin olduğu gibi, aynı şekilde enerji bedenimizin de bir kalbi vardır.. bu enerji bedenimize ‘nefs’ diyelim. yani nefsin kalbi.. İşte o manevi kalp, doğuştan karanlıklarla kaplıdır, zamanla kendi kendine ya da dışsal öğreti ve uygulamalarla bu karanlıklar yavaş yavaş aydınlanmaya başlar.. Bu Manevi Kalbin karanlık olan kısma EGO diyoruz..
Bir de RUH var, O da bir enerji bedeni ama bizim enerji bedenimiz gibi değil.. Bizim kontrolümüzde olmayan, bizi sürekli İlahi Olan’a yönlendiren, tepemizde dikilen(mecaz anlamda) bir bekçi misali.. (Enerji Bedenimizin manevi kalbi, tam anlamı ile aydınlığa kavuştuğu anda, bizim nefs dediğimiz enerji bedenimizin hüvviyeti de Ruh’un aynına döner, o insan olur ‘kamil insan’ yani tekamülünü -sadece bir defa gelebileceği, ikinci bir şansının kesinlikle olmadığı- dünya hayatında iken tamamlamış olan insan.. kadim öğretilerde ”Adam Kadmon” derler. yani İlk insan Adem’in Adin Cenneti’nde ilk yaratıldığı ”Mükemmel İnsan” formu.. zaten tekamül dediğimiz şey de, yaşam amacımız da bu!.., daha biz dünya hayatına gelmeden önce, İlahi Olan Allah’a verdiğimiz sözleri ve ettiğimiz yeminleri, bu dünya hayatında yerine getirmektir, ya da en azından bu yolda olmaktır… Ne bu sözler ve yeminler?.. İşte o Mükemmel insan Formuna yeniden ulaşana kadar, hiç sapmadan bu ilahi amacın yolunda, kalpleri aydınlatan İlahi yolda devam etmektir.)
Bu manevi kalp, iç sesleri, fısıltıları duyar. İlahi olanları da şeytani olanları da.. Akıl yorumlar, irade kullanır ve karar mekanizması devreye girer.. Akıl, aldığı karar doğrultusunda fizik bedene kumanda eder ve yönlendirir.. Akıl, bu eylem öncesi değerlendirmeleri yaparken, en çok hangi yönden gelen fısıltıyı dikkate almışsa, bir sonraki adımda da manevi kalp o tarafa kulak kabartır.. Aslında şeytanın çok da bir şey yaptığı yoktur insanlara, sadece egoyu-yani manevi kalbin karanlık kısımlarını besleyen hisleri fısıldar .. İnsan da, eğer egosunun karanlıklarında yüzmeye alışmışsa, bu fısıltılar-vesveseler o insanın işine geldiği için bu fısıltıları keyifle dinler ve onlara uyar.. Sonra da Şeytana uydum der ..
Bir de, bu ‘şeytana uyduğunu söylediği zaman’ artık yapacağını yapmış ve iş işten geçmiştir. Uyduğu iddia edilerek yapılan eylem anında da, İlahi fısıltıları yansıtan ‘RUH‘ olaya-eyleme hiç bir şekilde müdahil olmaz. O süreçte geri çekilmiştir, şeytanın hoşuna giden o eylem bittikten sonra ruh tekrar geri gelir ve manevi kalbe yanaşır. Artık tatlı fısıltılar gelmediği için, yapılan şey o kadar da keyifli ve haz verici değildir. Şeytanın görevi o an için bitmiş ve kenara çekilmiştir. Ego, RUH karşısında yalnız ve zayıf kalmıştır. Ama diğer taraftan İlahi fısıltıların pişmanlık telkinleri veren ruh, manevi kalp üzerinde baskı kurmaya başlar. Bu baskıdan dolayı, ego bu anda ezilir büzülür, azap çeker.. İşte bu azaba biz halk arasında VİJDAN AZABI der geçeriz …